9 Şubat 2015 Pazartesi

DUA


karı çitleyelim özü su
sivilce savar ve iyi gelir
selameti için şehadetinizin
su vereni kadar azizdir

şahit olun

kış uykusu nöbetleyenim
vaktigaflet kıymetlenir
uyku ile ölüm berdel
ki bedelden türemedir
sıyrılınca gen kınından
mihanikiyete uylu demir
uyanır ve yükseklenir
işlemeden kızıl yer tamusunda
ay tezgahında çifte su verilir
göğermezden evvel dala
topraklı sin tavında döğülür
ahın senli çekimlisi
kılıcın böylesi makbul
ve istanbul ve kudüs ve
aya aksa fethin sembolüdür
velhasıl demem o ki
diril diril diril diril diril
ümmetin mümine büyük yardımı
(atomaltı parçacıklarını tetikleyen
derinden ve sessiz
asıl söze konan denden
çeşitlemeleriyle zenginleştirilmiş)
karşı konmaz bir silah iledir




Etiketler:

25 Ekim 2014 Cumartesi

MÜCERRED



I

gök yüzüğümü geçirdim güz parmağıma
bardağıma su
tutmayan tahminlerin sağanağından
dolu tarafından bakmak bu
yalnız bile terkipken
biz ve yalından
karamsar "ol mâ+î
-siyaha dönsün-
+ler ki derya içredir deryayı bilmezler"


II

gök yüzüğü teg yada taşı
aşını karıncayla paylaşan adam gibi
öl de adam kaybetsinler naaşı
olmasın makberin hiç ölmemiş gibi
mehdi ile süfyanın siper savaşı
tez kıyamet kopmazsa belli galibi
al görünür tebdil-i kıyafet aşı
aşını karıncayla paylaşan adam gibi




Etiketler:

1 Ekim 2014 Çarşamba

HASRET

HASRET

Ben girdiğim hiçbir iddiayı kaybetmedim
Çünkü kaybedeceğim bir iddiaya girmedim.

Hiç unutmam bir kitapta okumuştum; … Unuttum.
Son zamanlarda çok olmaya başladı bu.
Bir film sahnesi geliyor gözümün önüne, çıkaramıyorum.
Bir şarkı var dilimin ucunda, gelmiyor aklıma sözleri.
Bir çift göz yakar içimi, bilmiyorum kimin olduğunu.
Eskilerden bir ses gelmişti, 
diyordu ki unutmak yaşamanın tek yolu, 
unut!
Tum, 
hatırlamıyorum, 
hiçbir şeyi, hiç kimseyi, hiçbir yeri…
Yaşıyordum, yaşlandım.
Avucumda bir çiçek vardı.
Yıllar geçti üzerinden, yıllar geçti üzerimden…
Gülümü soldurmadım.
Ama gözlerim seçmiyor artık.
Gül avucumda ama hatırlamıyorum ne renk olduğunu.  
Bir şiir yazmıştım vaktiyle, bilmiyorum kime ait.

Yıllar…
Kendimize göre zamana bir baş seçmişiz,
bir de son
biz belirliyoruz nerede başlayıp bittiğini.
Yıla baş koyuyoruz, güne yarı…
Oysa hiç haberi yok zamanın bundan.
Geçerken sormuyor da neredeyim diye.
Ne kadar saat varsa odamda hepsi durmuş,
hepsi anılara benziyor.
Hatırlanmayı bekleyen bir zaman dilimi.
Bir şey olmuştu, olmuştur, genelde olur.
Aldığım her nefesin değerini bir anıyla ölçerdim.
Nefes adedince anı…
Saat olsun ya da olmasın,
takvimlere bakmasam da çok zaman geçti.
Yaşlandım.
Bunu kestirmek güç değil.
Dönüp dönüp ardına baktığında fark ediyor insan bunu.
Bin yıl kadar önceydi,
Küçüktüm, henüz zamanımın başlarıydı.
İstediğim saatte uyanık kalamamamdı tüm derdim.
İstediğim oyuncakla oynayamamam.
Ya da yuvarlak bayram çikolatalarından bir tane daha yiyememem.
Oyun oynarken zaman hızlanır, gün biterdi.
Anlamazdım nasıl geçtiğini zamanın.
Bir dizin sıcaklığı hayatın kendisi gibiydi.
Hiç unutmam; … Unuttum.
Gelmiyor artık gözümün önüne o yüz.
O diz, o kucak, o çocuk.
Yılların renk verdiği ahşap tavan. 
Tavanda çakılı
sanki başka bir boyuta açılan
bir kapı kolu gibi duran
o halkalar.
İçine girip dışarıyı seyrettiğim o pencere.
Altımdaki yeşil minder.
Eflatun çiçek desenleriyle bezeli o perdeler.
 Duvarda asılı sakallı ihtiyarın resmi.
Birer arşiv belgesi gibi dizilmiş gazeteler.
Her şey geliyor gözümün önüne sadece yüzler yok.
Kapıyorum gözlerimi, açınca oradayım, zamanın en başında.
Koşarak geliyorum aynaya.
Görmek istediğim bir çift göz.
İşte ayna, bakıyorum derin derin.
Sadece arkada görülen ayakkabılık
ve askıda asılı eski pardesü.
Parlak gözlü bir çocuk var,
beni çağırıyor
ama duyamıyorum.
Yok böyle olmayacak.
Yapamıyorum burada, dayanamıyorum.
Hem unutamayıp hem hatırlayamamak.
Boğuluyorum.
Gerçekten.
Bir kere boğulmuştum.
O evden o devirden çok uzakta.
Her yer su ama susuzluğumu dindiremiyorum.
Şimdi o haldeyim.
Boğuluyorum.
Elimi kaldırdım sallıyorum, gören yok.
Haykırıyorum avazım çıktığı kadar duyan yok.
Öyle bir yerdeyim ki beni bilen yok.
Ölümle Tanrı gibiyim.
Hangisi daha eski kimse bilmiyor.
Bu bir oyun, zarları atan ben değilim.
Tanrı da galip gelse ölüm de
kaybeden ben olacağım, biliyorum.
Anlar anılara dönüyor,
zaman rendeliyor beni.


Tükeniyorum; 
bir dizin, 
bir yüzün, , 
bir gözün, 
bir sesin hasretiyle.    

Ümit Mİ

Etiketler:

30 Mayıs 2014 Cuma

AHİRZAMAN

asr-ı âhir tam deminde demlenince içki çay
iç ki zîrâ ol fitenden çay içenler kurtulur

Etiketler:

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Tut Ellerimden Küçük Kız


tut ellerimden küçük kız
gece soğuk
deli yalnızlıklar ve kambersiz düğün
işte sen
parmak uçlarımda gördüğüm
tut ellerimden

şems olmak kolay mı sandın
ya mevlânâ
hazret olmayalım hazer et
ben kendim olayım
sen kendin
işte âhenk
Devamı »

Etiketler:

13 Mayıs 2014 Salı

YASAĞIN BÜYÜSÜ

Bu kadar mı güzel olur yasağın tadı. Âdem’i suçlamıyorum artık yasak elmayı yediği için. Yasak diye mi böyle cezbedici seninle olmak, yoksa ruhumu anladığın, içimi gördüğün ve bana saygı duyduğun için mi böylesi tutkuyla bağlıyım sana? Seni tarif edecek sözcük bulamayınca sözcüklerle oynaşarak anlatmayı denedim hislerimi. Bana yasak oluşunu ve yasağımın tadına doyulmaz hazzını dillendirmek için gecelerce uykusuz kaldım.
Yapılabilecek ne varsa haz veren, sen yanımdaysan güzeldi. Karşında yemek yemek, konuşurken seni izlemek, gözlerinde boğulup, dudaklarında kavrulmak, dokunuşlarınla arşa çıkmaktı senli zamanların tarifi. Bir düştü ve düş bitti.
Sana ait olamamak kadar yakmıyordu canımı bana ait olamaman. Özgürlüğümün bedelinin seni yitirmek olduğunu bilseydim esaretim bir ömür sürsün diye kendim için değerli neyim varsa feda edebilirdim. Tek başınalığa bürünen senli yanımın içinde bulunduğu bu ölüm sessizliği senli benin tarifini daha da zorlaştırıyor. Seni, senliyken beni ve senle beni tarif edemiyorum. Sevmenin ayıp ya da günah olmadığına dair büyük inancımdan dolayı seni sevmekten vazgeçmiyorum. Senin yasakken aşkın olsam da sen halen içimdesin. Yasağın büyüsü içindeki küçük sevgilini anmasan da anıldığını duyumsa rüzgârda titreyen yapraklarda.
Devamı »

Etiketler:

8 Mayıs 2014 Perşembe

AH SEN

ahın 
senli çekimi olduğundan 
en güzeldir 
ahsen





Etiketler:

12 Nisan 2014 Cumartesi

Röportaj: Haluk Bilginer - Canan Ergüder - Ayça Bingöl “SAHNE GERÇEK HAYATTAN DAHA GERÇEKTİR”



Beni Öldürmeyen Her Şey Beni Güçlendirir (Nietzsche)

“Oyun Atölyesi kurulduğu günden beri çeşitli badireler atlattı.

Türkiye’de tiyatro yapmaya çalışan bütün tiyatrolar gibi.

“biz neler çektik” düşkünlüğüne girmeden, inatla, kendimiz için,

doğru bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz, başka çare yok.

Tiyatro yapmak niye zordur peki?

Çünkü tiyatro gerçek hayattan daha gerçektir, doğruları yüzünüze çarpa çarpa söyleyiverir.

Ama bunu yaparken bağırıp, çağırmaz.

Hakikat sessizdir.”

HALUK BİLGİNER



Devamı »

Etiketler:

19 Mart 2014 Çarşamba

Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî

parmak boğumlarına dokunan baş
parmak ucuyla sayıyorsa yavaş
mırıltısıyla kediyse dudaklar
i'lem ey kalbi onun zikri paklar

Etiketler:

12 Mart 2014 Çarşamba

Yarım



"Atam pianist idi. Her axşam yemekden sonra ve önce onun öz dili ile dedikde "mükemmel" eserlerini dinleyirdik. Heç kimi beyenmir sadece öz yazdıqlarını oxuyur  ve öz bestelediklerini dinleyerdi. Çox qeribe bir adam idi. Siqaret çekmirem deyirdi. Amma heyetde ekdiyi qamışa oxşar bir şeyi ayda bir iki defe doyunca çekerek tüstüsnü havaya verirdi. Bunun üçün o verdiş idi sanki. Dediyine göre uşaqlıqda qonşuları ile her defe ondan çekirmişler. Ve dostunun xatiresini yad elemek üçün her ay ondan çekirdi. Dediyim kimi çox qeribe adam idi.
Ölenden sonra mene bestelerini vesiyyet elediyini öyrendim. Defininde çox az adam iştirak elemişdi."
Klaviaturadan ellerini çekerek Fuad stolun arxasından durub yataq otağına girdi. Bir neçe deqiqe Qapının çerçivesine söykenib yataqda uzanan qadına baxdı. Sonra beyninde yaratdığı qadın birden bire yox oldu ordan. Ve Fuad teessüfler içinde tualete girib elini lavabonun qırağına qoyaraq güzgüye baxmaqa başladı. Sonra başını aşağı salıb derinden ve yavaş bir nefes aldı. Diş pastasına baxdı sonra. Ağlından keçenler her ne idise az sonra krantı açıb ağzını su ile doldurub çalxalayandan sonra suyu tüpürerek yataq otaqğına qayıdıb işıqı yandırdı. Yenede yataqa baxdı bir neçe saniye. Amma bu defe çox güman ki fantastikasını işe salmamışdı. Sadece baxmaq üçün baxırdı yatağına. Ve az sonra işıqı söndürerek asta addımlarla qaranlıq otaqda irelilemeye başladı. Yatağına çatanda üreyi yerine geldi. Sonra yatağa girib yorğanı üstüne çekdi. Üzü yere doğru çevirilerek pıçıldamağa başladı.
Devamı »