29 Kasım 2013 Cuma

Kendimin Kendine Oyunu

Okuduğum satırlardan, içtiğim çaydan, aldığım deniz kokusundan, şarkıların geçmişe telmihte bulunuşundan, yürüdüğüm yolların anılarından bir tat almıyorum şu ara. 
Hevesle aldığım kitabın kapağını açıyorum. Satırlara salıyorum beni hiç rahat bırakmayan rahatsız düşüncelerimi.  Aynı satırı onlarca kez okuduğumu anlamam zaman alıyor. Kapatıyorum kitabı. 
Kalkıp en hevessiz halimle çay demliyorum. İnce belli çay bardağına koyuyorum demle beraber düşüncelerimi de süzgeçten geçirerek. Demden arındırıyorum çayımı ama düşüncelerimden arındıramıyorum zihnimi. 
Balkona çıkıyorum çayımı alıp. Biraz deniz, biraz tenha ve karanlık sokakları seriyorum gözlerimin önüne. Tenhalık içime, karanlık yüreğime işliyor. Ürperiyorum. Çayımın da soğuduğunu fark ediyorum. İçeri giriyorum. 
Biraz arabesk, biraz "slow" şarkılardan çalıyorum. Her zaman bin bir türlü duyguyu yaşatan şarkılar durgun halimi daha da "slow"laştırmaktan başka bir işe yaramıyor. 
Sokağa atıyorum kendimi. Denize doğru uzanıyor yolum. Etrafımda yılın son güneşli, ılık havasını değerlendiren ılık ruh halli insanlar var. Benim içim buz gibi... Yolun sonuna geldiğimde "ben ne zaman geldim buraya" gibi bir soru işareti takılıyor kafama. 
Eve dönüş yolunda yaşadığı hiçbir şeyden zevk almayan, ruhu bedeniyle yaşlanma yarışına girmiş, aklı unutmak istediklerini hatırlayıp hatırlaması gerekenleri unutmuş bir kadın gibi yürüdüğümü fark ediyorum. Zihnim de anılarım da ağzımın tadı da sanki bana bir oyun oynuyormuş gibi... 
Hepsi geçecek biliyorum da ya çaydan bir daha hiç tat alamazsam? 

Etiketler: ,

19 Kasım 2013 Salı

GECENİN GÖĞSÜNDE

adıyla başla-

hû 
erenler
gecenin memesinden emerek gündüzleyen 
gençlerin aklı ererse derler:
-ki mutlaka ermiştir
zira ermeyenler (hiç) diyememiştir-
"kendini kötüleyen varsa
ya samimi ya riyakar
kendini iyileyenlerse
ne samimi ne mürayi
kendini nötürleyen
-olmaz olmaz deme olmaz olmaz-
o da olsa olsa ölüdür"

adıyla bitme-

bâkî ente'l-bâkî

Etiketler: ,

“NEJAT UYGUR’UN VEFATI” YAHUT “KELOĞLANA VE KARAGÖZE VEDA”

“NEJAT UYGUR’UN VEFATI” YAHUT 
“KELOĞLANA VE KARAGÖZE VEDA”
            
Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve tiyatro perdesi sonsuza kadar üzerime kapanacak. İşte o zaman giderken tüm üzüntülerinizi yanımda götürerek size sadece kahkahaları bırakacağım.
Nejat Uygur

Işıklar söndü, zil sesleri sustu ve perde onun için sonsuza dek kapandı. Tam da dediği gibi oldu büyük ustanın. Vasiyetindeki gibi bize sadece kahkahaları bıraktı ve de ondan arta kalan boşluğunu. Sahnenin son efendilerinden biri daha büyük oyuna katılmak üzere terk-i diyar eyledi. Yanlızca Nejat ağabey mi, Ferdi Özbeğen, Tekin Akmansoy, Savaş Akova, Müslüm Gürses, Metin Serezli, Dinçer Çekmez, Yaşar Güner, Tuncel Kurtiz, Turgut Özakman… Uzayıp gidiyor liste. Biz 2013’de çok eksildik, her zamankinden biraz daha çok.
Nejat Uygur’un vedası farklı bir boyut taşıyordu bu vedalar içinde. Kemal Sunal ve Erol Günaydın’dan sonra Nejat Uygur’la birlikte biz Keloğlan’a ve Karagöz’e de veda ettik. Yazıma tanzimatvari bu başlığı seçmemin sebebi de budur. Bin yıllardır bu toprakların insanlarının zihinlerinde ve muhayyilelerinde yaşamış bir kahramandır Keloğlan. Saf, masum aynı zamanda zeki, kendisine yapılan kötülükleri, ona karşı hazırlanan oyunları boşa çıkaran, güldüren, eğlendiren bizden biri. Bir koca anacığı, bir uyuz eşeği bir de kel başı. Bir zaman Rüştü Asyalı ile vücud buldu sinemamızda ama ondan çok ninelerimizin, dedelerimizin masallarında, çocukluk anılarımızda yaşadı. Ve Karagöz, aynı Keloğlan gibi  asırlardır bize bizi anlattı, güldürdü, düşündürdü, çok sevildi ve çok izlendi. Kah saraya kadar yükseldi, padişahların huzurunda izlendi kah Direklerarası’nda fakirin, yoksulun, gelen geçenin neşe kaynağı oldu. Görünüşte cahildi, lafları da biraz tersten anlıyordu ama masumdu, kötülük yoktu içinde. Zaman geçti masalları anlatanlar göçtü, masallar unutuldu. Hayalbazlar hayal oldu, Karagöz tozlu raflarda kaldı ama sinemada biz Keloğlan’ı, Karagöz’ü izlemeye devam ettik yıllarca. Kemal Sunal buna Keloğlan, Karagöz demedi de Şaban dedi, ismini değiştirdi, yüzünü sesini verdi ama karakterini değiştirmedi. Aynı Keloğlan, Karagöz gibi Şaban da saf, masum, zeki, fakir, gülünen ve halkça sevilen bir karakter oldu. Sonra Kemal ağabeyi de yitirdik. Meddahımız Erol Günaydın gitti sonra. Bir de Nejat Uygur vardı, sinemada da boy gösterdi, alkış aldı ama en çok tiyatro sahnelerinde sevildi. Bizim Nejat ağabeyimizdi o, Cafer beyimiz, Minimini Minti’mizdi. Karagözvari bir havayla kelimelerle oynardı, ondan başkasına da yakışmazdı, güldüremezdi kimse böyle ustalıkla. Yeri geldi Özal’a Özal’ı izletti. O, karakterlerini masumiyeti bir kaide yapıp üzerine oturttu. Hangi isimle hangi oyunda izlersek onu hep bunu gördük. Ezilen bir karakter, genellikle yoksul, cahil ama hakkını yedirmeyen, masum, saf, sevecen… Keloğlan’dı o, Karagöz’dü. Ardında milyonların severek izlediği; Hanedan, Kaynanatör, Sizinki Can Da Bizimki Patlıcan Mı, Param Yok Memet, Cibali Karakolu, Minimini Minti, Zamsalak, Aman Özal Duymasın, Alo Orası Tımarhane Mi, Hastane Mi Kestane Mi, Miğferine Çiçek Eken Asker ve daha aklıma gelmeyen sayısız oyun bıraktı. Hepsi çok izlendi, hepsine çok gülündü. Popüler olmanın rahatlığıyla kaliteden asla ödün vermedi. Çok şey yazılır çizilir, çok şey söylenir daha büyük usta için. Nejat ağabeye Allah’tan rahmet sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum. Daha çok şey derdim ama Nejat ağabeyin ifadesiyle “Anlayan anladı”. Selamlar ile.

                                                                                                                                                                                                                                                                                         Ümit Yavaş

mityava@gmail.com


http://www.gazetestarcanakkale.com/yazar.asp?yaziID=3228  adresinde 19 Kasım 2013 tarihli yazım

Etiketler: ,