Bir kaç satırla başladı ömrüm.
Kısık ve yaşlı bir ses kulaklarımda: Merhaba... Küçükken ne çok severdim
çamurla oynamayı. Çamurdan evler, yemekler, adamlar yapmayı. Ayağımın altında
duran toprağa Nisan yağmurları yağdığında annemin ördüğü hırka ile üşürken
sokakta oynamayı.
Hayat, oyunlarımdan başka bir anı
bırakmadı geçmişime dair.
Yürüyorum. Her sabah aynı yolda
paçalarım çamura batmış. Ve insanlar yürüyor. Hepsi yağmura çamura alışmış.
Otobüslerde uyuyorlar. Yorgunlar. Şüphesiz benden çok çalışıyorlar. Benden daha
yaşlılar ve benden az yaşadılar belki. Gökteki bulutlarla ilgilenmiyor,
bastıkları yere dikkat etmiyorlar. Bazen ihtiyaçları dışında herhangi bir şey
istemeyi bile unutuyorlar.
Bense hala görebildiğim kadarıyla
aya bakıyorum. Yüzüme vuran yağmurdan rahatsızım. Hayata isyan etmiyorum eskisi
kadar. Bir şarkı beni farklı yerlere götürüyor. Müziğimi alamazlar benden
diyorum.
Dolunayda bir kaçıştı aylar
öncesinde beni düşündüren. Yağmurlar yoktu henüz. Hava güneşliydi. Rüzgar yine
kararsızdı. Kalktım geldim. Ama insan olmak diyorum bazen...İnsan olmak
masallardaki gibi yeşilde olmaktır. İnsan olmak küçük bir beldede herkesi
tanıyarak ve herkes tarafından tanınarak onlardan farklı da olsan onlarla bir
olmaktır. İnsan olmak uzun mesafeleri sadece şehirlerarası yolculuklarda
görmek, vasıtasız arkadaşlarına, işine ulaşmak, akşamüstleri hormonsuz
gıdalarla kahvaltı etmektir. Fırından çıkan simit ve ekmek eşliğinde...
Bu çamurlu yolda yürürken yağmuru
unutmuyorum. Aya bakıyorum bazı akşamlar bulutlar izin verdiğince. Şiirler
geçiyor içimden bazen. Kalem bulamıyorum, yitiyorlar. Bazen de işlerimi unutup
yazarken buluyorum kendimi. İnsan olmak ve çamurlu yollar üzerine...
Mart '08 / İstanbul
Etiketler: Çayyaş Edebiyat, M. Pınar Andaç