HASRET
Ben girdiğim hiçbir iddiayı
kaybetmedim
Çünkü kaybedeceğim bir iddiaya
girmedim.
Hiç
unutmam bir kitapta okumuştum; … Unuttum.
Son
zamanlarda çok olmaya başladı bu.
Bir
film sahnesi geliyor gözümün önüne, çıkaramıyorum.
Bir
şarkı var dilimin ucunda, gelmiyor aklıma sözleri.
Bir
çift göz yakar içimi, bilmiyorum kimin olduğunu.
Eskilerden
bir ses gelmişti,
diyordu ki unutmak yaşamanın tek yolu,
unut!
Tum,
hatırlamıyorum,
hiçbir şeyi, hiç kimseyi, hiçbir yeri…
Yaşıyordum,
yaşlandım.
Avucumda
bir çiçek vardı.
Yıllar
geçti üzerinden, yıllar geçti üzerimden…
Gülümü
soldurmadım.
Ama
gözlerim seçmiyor artık.
Gül
avucumda ama hatırlamıyorum ne renk olduğunu.
Bir
şiir yazmıştım vaktiyle, bilmiyorum kime ait.
Yıllar…
Kendimize
göre zamana bir baş seçmişiz,
bir
de son
biz
belirliyoruz nerede başlayıp bittiğini.
Yıla
baş koyuyoruz, güne yarı…
Oysa
hiç haberi yok zamanın bundan.
Geçerken
sormuyor da neredeyim diye.
Ne
kadar saat varsa odamda hepsi durmuş,
hepsi
anılara benziyor.
Hatırlanmayı
bekleyen bir zaman dilimi.
Bir
şey olmuştu, olmuştur, genelde olur.
Aldığım
her nefesin değerini bir anıyla ölçerdim.
Nefes
adedince anı…
Saat
olsun ya da olmasın,
takvimlere
bakmasam da çok zaman geçti.
Yaşlandım.
Bunu
kestirmek güç değil.
Dönüp
dönüp ardına baktığında fark ediyor insan bunu.
Bin
yıl kadar önceydi,
Küçüktüm,
henüz zamanımın başlarıydı.
İstediğim
saatte uyanık kalamamamdı tüm derdim.
İstediğim
oyuncakla oynayamamam.
Ya
da yuvarlak bayram çikolatalarından bir tane daha yiyememem.
Oyun
oynarken zaman hızlanır, gün biterdi.
Anlamazdım
nasıl geçtiğini zamanın.
Bir
dizin sıcaklığı hayatın kendisi gibiydi.
Hiç
unutmam; … Unuttum.
Gelmiyor
artık gözümün önüne o yüz.
O
diz, o kucak, o çocuk.
Yılların
renk verdiği ahşap tavan.
Tavanda
çakılı
sanki
başka bir boyuta açılan
bir
kapı kolu gibi duran
o
halkalar.
İçine
girip dışarıyı seyrettiğim o pencere.
Altımdaki
yeşil minder.
Eflatun
çiçek desenleriyle bezeli o perdeler.
Duvarda asılı sakallı ihtiyarın resmi.
Birer
arşiv belgesi gibi dizilmiş gazeteler.
Her
şey geliyor gözümün önüne sadece yüzler yok.
Kapıyorum
gözlerimi, açınca oradayım, zamanın en başında.
Koşarak
geliyorum aynaya.
Görmek
istediğim bir çift göz.
İşte
ayna, bakıyorum derin derin.
Sadece
arkada görülen ayakkabılık
ve
askıda asılı eski pardesü.
Parlak
gözlü bir çocuk var,
beni
çağırıyor
ama
duyamıyorum.
Yok
böyle olmayacak.
Yapamıyorum
burada, dayanamıyorum.
Hem
unutamayıp hem hatırlayamamak.
Boğuluyorum.
Gerçekten.
Bir
kere boğulmuştum.
O
evden o devirden çok uzakta.
Her
yer su ama susuzluğumu dindiremiyorum.
Şimdi
o haldeyim.
Boğuluyorum.
Elimi
kaldırdım sallıyorum, gören yok.
Haykırıyorum
avazım çıktığı kadar duyan yok.
Öyle
bir yerdeyim ki beni bilen yok.
Ölümle
Tanrı gibiyim.
Hangisi
daha eski kimse bilmiyor.
Bu
bir oyun, zarları atan ben değilim.
Tanrı
da galip gelse ölüm de
kaybeden
ben olacağım, biliyorum.
Anlar
anılara dönüyor,
zaman
rendeliyor beni.
Tükeniyorum;
bir dizin,
bir yüzün, ,
bir gözün,
bir sesin hasretiyle.
Ümit Mİ
Etiketler: Ümit Yavaş