4 Eylül 2013 Çarşamba

Değişim

Değişim Kafka’nın en çok okunan kitabı değil sadece,hayatın içindeki en temel kurallardan biri belki de en önemlisidir. Hiçbir şey değişimden kendini soyutlayamaz.Değişiyoruz, evet değişiyoruz.Her gün her an her saniye durmadan değişiyoruz.Fiziksel ve zihinsel olarak,bireysel ve toplumsal olarak değişiyoruz.Rüzgar hep esiyor ve hep esecekse nefes aldığımız sürece değişeceğiz demektir.Bizim görevimiz bu değişimin olumlu yönde olmasını sağlamak ve bu yolda çaba göstermektir. Kültürel değişim maddî değişimden hızlı ve tehlikelidir.Bunu görmek zahmetli, engellemek oldukça zordur.Şarkılarımıza baktığımızda bile görebiliriz bu değişimi.Ne acıdır ki gördüklerimiz çok da ümit verici şeyler değil, malesef.Bir türkümüz var.Hatırlardığım kadarıyla sözleri şöyleydi;’’ Ben ahlâkın beğendim / Cemâlinde gözüm yok’’İşte bu anlayıştan ‘’doksan-altmış-doksan’’a nasıl gelindi?Bizim bu konuyu tartışmamız gerekir. Ya da sanat güneşimiz ‘’Bir bahar akşamı rastladım size’’ derken, ‘’ Allah belanı versin’’nasıl bu günün en çok dinlenen şarkılarından biri oldu?Kibarlık eski İstanbul asilzadelerine mi atfedilir oldu? Değiştik hem de çok değiştik.Biz eski biz değiliz.George Carlin’in Zaman Paradoksu bu durumu en iyi şekilde anlatıyor.Bilmem siz de katılacak mısınız; Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; Daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var. Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; Daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz. Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; Daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; Daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; Daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var. Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, Çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, Çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, Çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık . Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz. Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık. Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz. Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz. Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir. Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız. Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz. Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.’’ Nefesinizi kesen anların daha çok olması dileğiyle

Etiketler: ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa