GÜNEŞSİZ AYDINLIKLAR (Deneme)
Her şeyin hazırına konmaya öyle alışmış ki insanoğlu, bu hazırseverlik genlerle insandan insana, nesilden nesile geçer olmuş. Oysaki yine aynı insanoğlu değil mi ki karanlıkları yararak ışığı keşfeden? Elimizdekiyle yetinmek zorunda olmamızı gerektiren bir yaradılmışlığımız yok bizim. Elimizden gelenin en iyisini yaparak, elimizdeki malzemeyi en iyi şekilde değerlendirerek yolumuza devam etmeliyiz. Etmesek bugün bu içinde yaşadığımız dünyada yaşıyor olabilir miydik hiç? Ne engeller aşmış ve geride bırakmış insanoğlu için neden bedensel ve zihinsel engeller de aşılmasın ki? Her şey önce kafada başlar ve kafada biter. Her birimizin çeşitli sorunları var; ancak önemli olan bu sorunlarımıza gömülüp içimize dönmek değil, onlarla barışıp dünyaya, yaşamaya, insanlara ve üretmeye odaklanmak! Hayatı daha yaşanılır kılmak olmalı en büyük hedefimiz. Cem Yılmaz gibi daha pek çok komedyen en önce kendi kusurlarıyla dalga geçmişlerdir. Öyle ki bir süre sonra o kusurlar değişmemiş olmasına rağmen insanların gözleri onları görmez olmuştur. O zaman en iyi çözüm önce kendini sonra diğerlerini kabul etmek!
Nice
önemli buluş, icat, beste, resim ve teori asla varolmayabilirdi birileri
engellerine takılsaydı. Kimse kusursuz değildir. Asıl marifet olan kusurunu
aleyhine değil, lehine kullanabilmekte.
Bir
düşünsenize; kimileri baklava sever, kimleri sütlaç. Baklava ya da sütlaç
sevmeyenler tatlıdan uzak durmak yerine sevebilecekleri bir tatlı yapmasalardı
eğer, bu tattan ömür boyu mahrum kalacaklardı. Televizyonu düşünün. Tek kanallı
siyah-beyaz dönemde değişik oluşuyla herkesi ekrana kilitleyen televizyon bir
süre sonra cazibesini kaybetmeye mahkûmdu. Hem bunu yapanlar neden daha iyisini
yapamasındı ki? Televizyonlar renklendi, kanallar çeşitlendi. Sonra bu da
yetmedi özel zevklere göre sinema, çizgi film, spor, belgesel kanalları ortaya
çıktı. Engelli olmanın bununla ne ilgisi var demeyin sakın. Mahrum kaldığınız
ya bırakıldığınız şeyler için bir köşede ağlamak ya da kendinize acımak yerine
harekete geçin. Çalışan tek bir organ bile yeterlidir. Önemli olan yaşamaktan
zevk almaktır.
Artık
spor takımları, sanat okulları, özel eğitim kurumları, özel psikologları ile
hayat aslında bir engelli için o kadar da zor değil. Onların sizi bulmasını
beklemeyin. Hangi alana ilginiz ya da yeteneğiniz varsa gidin başlayın ve sizi
keşfetme imkânı verin onlara. Bırakın içinize hapsetmeye çabaladığınız ne varsa
çıksın dışarıya. Özgürce anlatsınlar gizlemeye çalıştığın seni. Belki sonunda
sen bile bilemezsin asıl seni.
Engelliler
için tasarlanmış özel evler bile var artık. Tabi ki sonuçta bazı şeyler
maddiyatla da ilgili; ama siz önce koşullarınızı zorlayıp deneyin, bakın
mutlaka bir yol bulunacaktır. Size özel otobüsler olsa, size özel kafeler, size
özel sinemalar, size özel parklar, size özel yaşama alanları olsa mesela. O
zaman daha da çok mutsuz olursunuz; çünkü tamamen ötekileştirilmiş olursunuz,
toplumun daha da dışına itilir, izole edilmiş bir hayat yaşarsınız,
yalnızlaştırılırsınız. Kalabalık dünyada
neden tek başınalığı isteyesiniz ki? . Normal düzeninde akıp giden hayatın
içinde var olmalısınız. Yollar, kaldırımlar, plajlar bu nedenle daha büyük
özenle düzenlenmeli. Sizler de çok daha cesur ve kendine güvenir olmalısınız.
Yaşamanın tadına vararak yaşamalısınız. YAŞAMALISINIZ!
Etiketler: Çayyaş Edebiyat, Demet Yener
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa