12 Nisan 2014 Cumartesi

Röportaj: Haluk Bilginer - Canan Ergüder - Ayça Bingöl “SAHNE GERÇEK HAYATTAN DAHA GERÇEKTİR”



Beni Öldürmeyen Her Şey Beni Güçlendirir (Nietzsche)

“Oyun Atölyesi kurulduğu günden beri çeşitli badireler atlattı.

Türkiye’de tiyatro yapmaya çalışan bütün tiyatrolar gibi.

“biz neler çektik” düşkünlüğüne girmeden, inatla, kendimiz için,

doğru bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz, başka çare yok.

Tiyatro yapmak niye zordur peki?

Çünkü tiyatro gerçek hayattan daha gerçektir, doğruları yüzünüze çarpa çarpa söyleyiverir.

Ama bunu yaparken bağırıp, çağırmaz.

Hakikat sessizdir.”

HALUK BİLGİNER



3 oyuncu, bir oyun ve sonsuz samimiyet…
Geçtiğimiz günlerde Nehir oyunuyla Çanakkale’ye gelen 3 güzel insanla buluştum. Haluk Bilginer, Canan Ergüder, Ayça Bingöl… Haluk Bilginer’in nazik, rahatlatıcı ve bir o kadar samimi tavrına bir kez daha hayran olurken Canan Ergüder ve Ayça Bingöl’ün enerjilerini şaşkınlıkla izledim. Tiyatro, sinema, sanat, hobileri, hayalleri ve daha birçok şeyi konuştuk birlikte…
Röportaj: Gökçe Güzel

“KAPLUMBAĞA YÜRÜMEK İÇİN RİSK ALMAK ZORUNDADIR”


Haluk Bilginer bu oyunun hem yönetmeni, hem oyuncusu hem de Oyun Atölyesi’nin kurucusu.
Öncelikle atölyeyi konuşmak istiyorum sizinle. Sanatın özgürce yaşandığı İngiltere’den Türkiye’ye geldiniz ve Tiyatro Stüdyosu’nu kurdunuz. Sanatın bu kadar yoğun yaşandığı bir kentten sonra Türkiye’de birçok zorluğa göğüs germeye çalışmak zor muydu, bu bir risk miydi?

Haluk Bilginer: 1989’da Tiyatro Stüdyosu’nu kurdum. 10 yıl sonra 1999’da da Oyun Atölyesi’ni kurduk. Risk miydi, evet riskti. Ama risk almadan yaşanmıyor. Kaplumbağa yürüyebilmek için kafasını kabuğundan çıkartmak zorundadır, çıkarmazsa eğer yürüyemez. Bu kaplumbağa için bir risktir. Ölüm riskini göze alarak yürümeye çalışır kaplumbağa, onun için her canlı gibi bizde risk almak zorundayız. Ama sevdiğimiz arzu ettiğimiz şeyleri yapmak adına risk almalıyız.

Ben en sevdiğim şeyi yapmak için risk aldım. Sadece tiyatro yapabilmek, bu alanda var olabilmek niyetiyle yola çıktım. Her şeyi bırakıp Türkiye’ye gelmek risktir çünkü dünyanın başka yerlerinde böyle olmaz, onların tiyatro salonları vardır, atölyeleri vardır. Türkiye’de bunlar olmadığı için oyuncular kendilerine tiyatro salonu yaparlar.

Tam da bu noktada sormak istiyorum. Özel tiyatroların çok ciddi sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Siz de bir özel tiyatro kurucusu ve oyuncusu olarak bu sıkıntıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu politikaların değişimi ve sorunların çözümü için neler yapılabilir?

Haluk Bilginer: Bunu çözmek için her şeyi, bütün sistemi alt üst etmek lazım. Kısa sürede bu sorun çözülemez. Bir de bu değişimi herkesin istemesi gerekiyor.

Söylediklerimi daha net anlatabilmek için şöyle bir örnek vereyim; bugün İngiltere’de herhangi birini sokakta çevirip“bundan sonra tiyatro yasaklandı” deseniz sizi hemen tımarhaneye atarlar. Fakat Türkiye’de biri bu cümleyi kursa ne yapılır sizce? “Allah Allah vardır herhalde adamın bir bildiği, yasaklanacaksa yasaklarlar” der. İşte bizim farkımız bu.

“HAYATIN İÇİNDEN OYNUYORUZ”

Çanakkale Belediyesi Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında sizleri Çanakkale’de ağırlıyoruz ve çok mutluyuz. Nehir oyunundan konuşmak istiyorum sizlerle. Kadın erkek ilişkileri üzerine yazılmış aşkı anlatan bir oyun. Erkeğin aşklarında kendini tekrarlaması ve yalanları sonunda terk edildiği bir oyun Nehir…

Birbirinden değerli 3 oyuncuyla bu oyun sahneleniyor. Belki de gördüğüm en güzel dekora sahip, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bir dağ evinde geçiyor hikâye.
Oyunun seyirciyle buluşması, üçünüzün buluşması nasıl oldu ve oyunla ilgili nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Haluk Bilginer: Gamze Kuş’un kulakları çınlasın. Dekoru o hazırladı. Böyle bir oyunla, böyle güzel iki oyuncuyla bir arada olmak mutluluk verici tabii.

Canan Ergüder: Ben sahnede olmaktan çok mutluyum, burada kendimi iyi hissediyorum. Açıkçası tiyatroyu kendim için yapıyorum.

Haluk Bilginer: Başkası için yapan var mı zaten… (gülüşmeler)

Canan Ergüder: Hem güzel hem yapıcı her türlü eleştiriyi aldık şu ana kadar. Gelen herkes beğenilerini sunuyor, iyi bir iş yapıyoruz ve iyi bir ekiple birlikteyiz. Ama benim için en önemlisi Haluk Abi ve Ayça’yla birlikte oynamak.

Ayça Bingöl: Nehir oyunu seyirci için biraz zor bir oyun aslında. Zaman zaman beklentileri karşılayamayabilir. İzleyenler sahnede daha büyük atraksiyonlar, büyük trajediler, acılar bekliyorlar. Çağdaş metinlerden Jez Butterworth’un metni ve bu oyun hayat gibi, gerçek. Biz de dekorda da gördüğünüz gerçeklik duygusu üzerinden, aksesuarlarımızdan oyunda yediğimiz içtiğimiz her şeye kadar üslup birliği içinde hayatın içinden oynuyoruz.

Ben böyle bir oyunun içinde olduğum için keyifliyim. Çok eğlenerek ve keyif alarak oynuyoruz. Ekim ayında başlamamıza rağmen 120 oyun oynadık, bu çok yüksek bir rakam. Özel bir tiyatronun, durmadan, soluksuz oynaması her zaman yaşanamayan bir şey… Özellikle ülkenin bu koşulları altında…

Nehir gibi oyunlarla seyircileri oyunlara daha fazla yakınlaştırabileceğimizi düşünüyorum. Bu açıdan bence seyirci için iyi bir antrenman. Çünkü izlerken oyunun matematiğini kurmaya çalışıyor, düşünüyor, şaşırıyorlar ve oyunun çok da beklenen bir sonlandırma biçimi yok. Sizde ne yansıttığı daha çok önemli sizin neyi hissettiğiniz, ne düşündüğünüz. Oyunu biraz da siz tamamlıyorsunuz, böyle bir oyun bu.

Haluk Bilginer’le hem oyuncu olarak hem de yönetmen koltuğunda çalışıyorsunuz nasıl bir yönetmen Haluk Bilginer?

Ayça Bingöl: Çok yönetmenliğini hissettiren bir yönetmen değil Haluk Bilginer.

Haluk Bilginer: Çünkü çaktırmadan yönetiyorum. (gülüşmeler)

Ayça Bingöl: Sahnede Haluk Bilginer’le olmak zaten başka türlü bir keyif. “Onunla çalışmak bir kalp çarpıntısı sebebi olabilir” gerçekten çok şanslıyız, harika bir iş, harika bir ekip.

“MİŞ GİBİ YAPIYORUZ”

Seyirciyi tiyatroya getiren şey nedir? Oyun mudur? Oyuncu mudur? Sahne midir? Dekor mudur?

Haluk Bilginer: Bir milyon dolarlık soru bu. Çünkü bu yılladır tartışılan bir şey ve hala cevabı bulunamadı. Biz sahneye neden çıktığımızı çok iyi biliyoruz “miş gibi yapmaktan hoşlandığımız için.” Peki, “miş gibi yapanı” seyretmek niye ilginç olsun? Niye geliyorlar ki? Çünkü onlarda “miş gibi yapıyor.” Yani hepimiz miş gibi yapıyoruz sosyal yaşama girdiğimiz andan itibaren herkes “miş gibi” yapıyor. Şuanda siz röportaj yapan kişi rolünü oynuyorsunuz. Bende röportaj yapılan kişiyi oynuyorum. Bunun ikiyüzlülükle de ilgisi yok, bu böyle olmak zorunda. Çocuğunuz varsa anne rolü yapıyorsunuz, öğretmenseniz okula gittiğinizde öğretmen rolü yapıyorsunuz örnekler çoğaltılabilir.

“SAHNE GERÇEK HAYATTAN DAHA GERÇEKTİR”

Tiyatro izleyen insanları da hayatta çoğu zaman fark ettikleri ama görmedikleri şeyi görmek heyecanlandırıyor bence. Seyirci olarak gittiğim tiyatroda beni heyecanlandıran bu. Çünkü ben çok iyi bildiğim ama gerçek hayatta karşılaşamayacağım şeylerle karşılaşıyorum.

Bir oyunda üst düzey bir yöneticiye karısı “sen de adam mı oldun otur oturduğun yerde, başkansın diye bana hava atma” diyebilir. Bizim bunu gerçek hayatta görme ihtimalimiz yok ama bu olur mu, olur.

İşte sahne de olanda budur. Çünkü sahne gerçek hayattan daha gerçektir. Gerçek hayatta görmeyeceğimiz kadar gerçektir.

“SİNEMA YÖNETMEN SANATIDIR”

Röportajı yaparken çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü sürekli takip ettiğim üç kişi var karşımda. Behzat Ç ile Canan Ergüder’i, oyunlarıyla, Onur Ünlü, Zeki Demirkubuz filmleriyle Haluk Bilginer’i,  Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisindeki o ağır rolüyle Ayça Bingöl’ü, hepinizi çok iyi biliyoruz.

Hepinizin ortak noktası hem tiyatro, hem sinema, hem dizi serüveninizin olması. Tabii ki çok uzun bir zaman alacak ama bu üçü sizin için neyi ifade ediyor?

Haluk Bilginer: Sadece tiyatro ve sinema bir şey ifade ediyor ama televizyon bir sanat öğesi değil. O yüzden bir anlamı da yok benim için.

Ayça Bingöl: Aslında çok da ayırmıyorum. Ben oyuncuyum ve değişik mecralarda oyunculuk yapıyorum. Yaptığım işi de elimden geldiğince iyi yapmaya çalışıyorum. Tiyatro nefes aldığımız, daha çok içselleştirebildiğimiz ve kendimizi daha iyi ifade edebildiğimiz bir alan. Sinemada da, televizyonda da iş daha çok yönetmenin tekelinde. Sinema yönetmen sanatıdır ama oyuncunun kendini ifade edebileceği tek yer tiyatrodur, sahnedir. Bu anlamda tiyatroda nefes alıyorum. Ama dediğim gibi ben oyuncuyum, sinemada başka, tiyatroda farklı, dizide farklı bir şey yapmıyorum, işimi yapmaya çalışıyorum, özetle bu. 

“DÜNYADAN BİHABER OYUNCU OLUNMAZ”

Haluk Bilginer’in bir sözü var “sahne oyunculuğun er meydanıdır” diye. Bu meydana çıkmak isteyenlere aileler genellikle “oyunculuğu yap ama hobi olarak yap” derler. Ancak sizin aileleriniz oyunculuk eğitiminize destek vermiş. Oyuncu olmak için eğitimli olmak şart mıdır? Alaylı dediğimiz şekilde de oyunculuk yapılabilir mi?

Haluk Bilginer: Eğitim şarttır ama ne eğitimi sorusuna çok farklı cevaplar verebilirim.

Oyunculuk eğitimi şart mıdır?

Haluk Bilginer: Hayır. Oyunculukta eğitim şarttır ama oyunculuk kendi kendimize öğrettiğimiz bir şeydir. Oyunculuk yapa yapa öğrendiğimiz bir şeydir. Bugüne kadar sadece derse girerek, hocanın anlattıklarını dinleyerek hiç kimse oyuncu olmamıştır. Ancak siz bir yandan felsefe okur, sosyoloji okur, psikoloji okur, kafanızı çalıştırır, antenlerinizi açar dünyayı algılamaya çalışırsanız daha iyi oyuncu olursunuz. Dünyadan bihaberken “ben oyuncuyum” derseniz oyuncu filan olamazsınız.

“OYUNCULUK ANTRENMAN İŞİDİR”

Ayça Bingöl: Ben oyunculuğun bir antrenman işi olduğunu düşünüyorum. Ne kadar çok antrenman yaparsanız, o kadar çok gelişirsiniz. Zaten zeki olmayanın biraz zordur “oyuncu” olması. O yüzden yaptıkça gelişen ve kendini geliştirebildiğin bir antrenman sürecidir oyunculuk.

Haluk Bilginer: Oyunculuk adale gibidir, kullandıkça esnekleşir, kullanmazsanız felç olur.

“SİNEMA YAPA YAPA ÖĞRENİLİR”

Hepinizin sinemada ödüllerle hatta uluslararası ödüllerle dönmüş işleri var. Çok konuşulan, çok beğenilen işler bunlar. "Masumiyet" filmindeki efsane tiradınız, "Güneşin Oğlu" filmindeki "Ülkü Tamer – Konuşma" şiirini okuyuşunuz hep aklımızda. Sinema sektörünü, Türkiye’deki sinema çalışmalarını dünyadaki yeri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haluk Bilginer: Sinema bence Türkiye’de çok hareketlendi son yıllarda. Bu Türkiye Sineması için çok iyi bir haber. 10 yıl 20 yıl sonrasına kalmayacak işler de yapılıyor olabilir ama olsun bu işler yapa yapa öğreniliyor. 100 tane işten 1 tanesi doğru çıksa yeter zaten. 1 tane film 100 yıl sonra izlenebilecek bir film olursa o bile yeter. Film de oyunculuk gibi yapa yapa öğrenilir. Sektör ne kadar gelişirse, ne kadar başarılı olursa o kadar çok film yapılacak anlamına gelir.

“BİR CEVHER BULMAK İÇİN ÇOK ÇAKIL TAŞI AYIKLAMAK GEREKİR”

Peki diziler?

Dikkat ederseniz Türkiye artık dışarıda pazar bulduğu için, televizyon dizilerinin de kalitesi arttı. 20 yıl önce çekilen bir televizyon dizisini hatırlayın, Türkiye’de bugün kimseye 5 dakika izletemezsiniz.

Her bölüm sinema filmi gibi oldu artık…

İşin o tarafına girersek çok daha fazla konuşmamız gerekir çünkü bu konuda çok ciddi sıkıntılar var. 90 dakikalık bölümler olmaması gereken bir şeydir. Bölümlerin derhal 60 dakikaya düşürülmesi gerekir.
Yine de dediğim gibi Türkiye Sineması – Türk Dizisi yapa yapa öğrenilir ve yaptıkça içinden cevherler çıkacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bir cevher bulmak için çok çakıl taşı ayıklamak gerekir. Cevher hemen olduğu yerden çıkmaz. Türkiye sineması açısından geleceği umutlu görüyorum.


Bugün hayal ettiğiniz yerde misiniz? Oyuncu olmasaydınız ne olmak isterdiniz?

Canan Ergüder: Ben oyuncu olmak istedim. Oyunculuktan önce dansçı olmak istiyordum ama onu yapmadım oyunculuğu seçtim ve şu an olmak istediğim yerdeyim.

Haluk Bilginer: Oyunculuk dışında başka bir iş düşünüyor olsaydım zaten oyuncu olmazdım. Oyuncu olmak isteyen arkadaşlara tek önerim de budur. Herhangi başka bir iş yaparak eşit derecede mutlu olacaksanız sakın oyuncu olmayın. Onun için biz başka bir iş yapamadığımız için oyuncuyuz.

Ayça Bingöl: Ben doktor olmak isterdim. Hekimliğin kıymetli bir iş olduğunu düşünüyorum. Tiyatroyu kutsal sayıyorlar ama alakası yok. Bence hayattaki en kutsal işlerden biri hekimlik.

Genelde insanların hobileri tiyatroya gitmek, müzik dinlemek olur. Siz sanatla uğraşan kişilerin kafasını dağıtmak için yaptığı şeyler neler? Hobileriniz neler?

Ayça Bingöl: Kediler ve sardunyalar.

Haluk Bilginer: Güvercin uçurmak.

Canan Ergüder: At binmek, kediler.

Haluk Bilginer: Çok teşekkürler, Çanakkale’de bulunmaktan ve bu röportajdan çok keyif aldık…

Sizin ayağınıza sağlık… Bu röportaj ve samimi paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim.

Röportaj: Gökçe Güzel
Kamera: Musa Kurtuluş - Mesut Küçükarslan
Kurgu: Kasım Ertuğrul
Editör: Öğr. Gör. Öznur B. Doğangün

video için dailymotion linki

Özel Teşekkür :) Çanakkale Belediyesi Kültür Sanat Birimi, Oyun Atölyesi Çalışma Ekibi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi personeline teşekkürler...

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa