8 Mart 2014 Cumartesi

RÜZGARIMI ARIYORUM

     Bir uçurtma rüzgardan korkmaz. Bilir ki o rüzgar kanatları altına girip onu daha yukarılara çıkaracaktır ve savrula savrula hüküm sürecektir uçsuz göklerde. Ama rüzgar kesilirse umudunu kaybetmişcesine salıverecektir kendisini hayattan boşluğa. RÜZGARIMI ARIYORUM

   Pek çok kez bunaldım bu hayattan, sıkıldım yaşamaktan ama hiçbir zaman esintimi kaybetmedim. Rüzgarla büyüdüm, onunla yaşadım ve mezarım üzerinden ondan başkasının geçmesine izin vermem!
   Şuan ümitsiz miyim-asla. Olmadım, olamam da zaten.     
Kafakağıdında yazılı kaderim benim Ümit'li olmak.

     Sıcakladım, bunaldım, kalbim sığmaz oldu bedenime. Bir serinlik arıyorum.Bazıları bunu ölümde bulur bazıları yaşamda.Bense...
RÜZGARIMI ARIYORUM
  Güler yüzüm hiç somurtmadı, üzülsem de güldüm, ağlarken bile tebessüm vardı yüzümde. Ölümler beni güldürdü-ki kendi halime bakıp, gücüme bakıp, sağlığıma bakıp güldüm. Be hey Ümit gül kendi haline. Gül utanma gül. Senden güçlüler öldü, senden zenginler, senden mutlular. Ama unutma senden fakirler de öldü, senden acizler, senden mutsuzlar, artık onlar kimsesiz mezar taşları. Ağlanacak halime güldüm.Pişman değilim, bu hayat çok dramatik ama ben sevmem ki dramları. Ondan güldüm. Gülünecek şeyler olmadı mı-olmuştur herhalde. Oldu. Olmalı. Ya olmadıysa... Oldu ya da olmadı, oldu herhalde veya oldu da ben kaçırdım. Kendi halimle meşguldüm. Şimdi mi,gülüyorum tabiî ki. Neden güldüğümü sorma, hani bilinçsizce bakarsın uzaklara da bir tebessüm gelir ya yüzüne- işte öyle bir şey. Mutluyum ya da öyle sanıyorum. Bir amacım var. Gülerken ağlanacak hallerimize ya da gülerken sebepsizce: RÜZGARIMI ARIYORUM
   Gecelerin karanlığı yıldızların azlığından değil uzaklığındanmış, hani dedim ya sebepsiz bakıp uzaklara bir tebessüm belirir yüzüme. İşte bunu da o sebepsiz bakmalarım sırasında anlamış olmalıyım. On dördündeki bir ay bile aydınlatmaya yetmiyor gökyüzünü. Ay... İnsanlığın ortaya çıktığı günden beri, yok hayır daha da önceden beri duruyor yerli yerinde. İlk insan baktı ona, ve de Aristo bir gece yürüyüşü sırasında düşündü üzerine. İskender düşünürken dünyayı feth etmeyi ay şahitti onun emellerine. Fâtih, geceleri hayal ederken İstanbul'u ay parlıyordu ümitleri üzerinde. Ve sıcak bir Ağustos akşamı Mustafa Kemal düşünürken binlerce yıldır savaşan ulusunun geleceğini ay o çakmak gözleri içinde parlıyordu. Ama aynı ay Roma yanarken izliyordu her şeyi, acımadan. Gaz odaları üzerini aydınlatan da oydu. Hapishanelerin hepsine uğrardı her gece...
   Nereden geldi aklıma bilmem oysaki aydınlığı giremedi kafamın içine ve hatta perdeyi kapattığımda odamın bile. Yıldızlar diyordum ya yıldızlardan geldim ona. Çok uzaktalar. Düşüncenin sınırlarından biraz yakın ama ayrılığın hüznü kadar uzaktalar. Parlamaları bir ümit veriyor ama uzakta olduklarını bilmek... Neyse gece gece onlarla uğraşamam. Sıcak bastı içimi, hüznüm ümidimin peşinden geliyor. Sıkılıyorum bunalıyorum. Düşünüyorum; neden düşündüğümü. Aslında bunlarla uğraşmak istemiyorum. Ben sadece RÜZGARIMI ARIYORUM

Etiketler: ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa