HİÇ
Belki de hayata kızgınlığımdı alnımdaki kırışıklığın nedeni. Kim bilir belki de bir kızın yürek yangınıydı. Ama nedeni ne olursa olsun oradaydı işte. Doğrular değişmiyordu ve onlar değişmedikçe yüreğimi daha da çok yaralıyordu.
“Hiç” olmak mı yoksa “gerçek”
olmak mı?
Bu ikilem ruhumu sıkıyor, beni
melankolik bir ayyaş gibi uyuşturuyordu.
“Hiç” demek bitmişliği mi anlatır
yoksa var olmamışlığı mı bilmiyorum; ama “hiç” olmayı çok seviyorum. Hem “hiç”
hem de “olmak” nasıl mı olur; bilmiyorum ki!
“Doğru” demek, nesne veya olayın
dış dünyaya uygunluğu demek, biliyorum. “Gerçek” de bunun ifadesi zaten. Ama
ben “gerçek” olmak istemiyorum. “Gerçek” olmak özgürsüzlüktür bence. Bir şeye
uygun olmak zorundalığı nasıl olur da özgürlük olur. Şaşarım doğrusu hem “gerçek”
hem de “özgür” olana.
Dumanı tüten yüreğimdeki talan
olmuş yangın yerinde tek şeydi sessizlik. Bir de izbe köşelerde sayıklayan
minicik bir kız çocuğu vardı tabi. Bu kızın suçu neydi? “Gerçek” olmak değil
miydi onu, bu talan olmuş yangın yerine mahkûm eden?
Tamam, tamam “gerçek” olmayacağım
da “hiç” olmak çözecek mi sorunlarımı? “Hiç” olmak demek olmamak demekse
aslında; yani istediğim “hiç” olma durumu var olmamaksa eğer, bunu istediğimden
de emin olamıyorum. Ne dediğimi bilmediğimi düşünenler olabilir. Ha ha!
Yanılıyorlar. Tam da bildiğim şeyi söylüyorum aslında. Bildiğimden nasıl bu
kadar emin olduğumu soruyorsanız cevabım hazır.
“Eminim ne dediğimden. Yaşadığımı
biliyorum diyorum aslında. Bilinmez ya da anlaşılmaz olan bir şey varsa o da ne
yaşadığımdır. Yaşıyorum, yaşadığımı biliyorum; ne yaşadığımı bilmiyorum. O
nedenle de anlatamıyorum.”
Oysa Orhan Veli benden önce
anlatmış zaten anlatamamanın acısını. Sözcüklerin çaresizliğini, dilin
tükenmişliği, belki de hiçliğini. Anlıyorum şimdi anlatamamanın acısını; ama
anlatamıyorum yaşadığımı.
Etiketler: Çayyaş Edebiyat, Demet Yener
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa